Kayıtlar

Bir Fetüsle Konuşmak ve Anneyi Doğurmak

Bu yazıda hiç fotoğraf yok. Bölünsün istemiyorum çünkü. “Bebeğinle konuş” deyince kulağa biraz romantik geliyor, kabul. Ama bu, çoğu zaman gerçeklikten kopuk, pembe bir dünya görüşü dayatmasının parçası haline geliyor. Oysa tam da bu yüzden, kadın → anne bağlantısı sekteye uğruyor ve doğumdan sonra birçok kadın anneliğini özgürce yaşayamaz hale geliyor. Bu yüzden “Fetüsle konuşun” dedim. Çünkü bir annenin doğması için, önce onun sesine kulak vermek gerekir. -Doğum iznim bitti, ücretsiz izne çıktım. İşe dönüp dönmeme konusunda kararsızım. Geçen gün ajansa uğradım, kızları gördüm. 5 yeni anne arkadaşım işe dönmüş, benim de işe geri dönmem gerektiği konusunda tavsiyelerde bulundular. Kimisi evin kirasını, kimisi benim maddi plansızlığımı, kimisi de artık anne sütüne ek gıdalarla beslenen 6 aylık bebeğimin bana eskisi kadar ihtiyaç duymadığını gerekçe göstererek… Bu önerileri yanlış anlayacak ya da yabana atacak değilim, kendileri için düşündüklerini benimle de paylaştılar bir yerde…- ...

Bebekler Wireless Bağlanamıyor - Memeye Takın

Aslında onlar yapabiliyorlar da bence ama biz algılayamıyoruz. Çünkü çok fazla uyaranımız var. Şimdi burda hepsini sıralamiyim. Ben söylemeden yüz tane sayarsın. Anne, kayınanne, bebeğin babası, koca, televizyon, doktor, facebook, instagram, para, havalar… Biz ne halde olursak olalım bebeğin yine de bağlanmaya ihtiyacı var. Bu bağlantıyı şarja takılı bir bilgisayardan wireless bağlanmak gibi hayal edin. Yani gerçekten şarj olup update almaya ihtiyacı var bebeğin. Fiziksel bağlantı yani şarj olmak için için annesinin memesine, wirelessla update almak için annesinin zihnine ihtiyacı var. Kaliteli bir bağlantı için ana makinanın tüm “gerçek” ihtiyaçlarının karşılanması gerek. İyi beslenme, iyi uyku, esnemiş açık bir beden, sosyalleşmek, dengeli özel hayat. Tabii evinin elektriği, suyu, doğalgazı vs de açık olmalı. Mümkünse borcu olmasın. Ya da ne derdi olursa olsun bebeğiyle buluştuğunda o düşüncelere biraz olsun yol verebilsin. Makina olmaktan çıksın. İnsan olmanın ederini yaşasın. Ha...

Benim Anne Olmaklığım

Resim
Kabul edin.  Onların en büyük hakkı gerçek bir “anne”ye sahip olmak.  Ama yanlarında bir dayatma,  kitap yığını ya da kirli internet bilgisi buluyorlar. Aslında karmaşık hiç bir şey yok. Ne doktorların bilebileceği, ne arkadaşınızın önereceği, ne de televizyonda gösterilebilecek bir bilgi yok. Anne sensin, çocuk senin çocuğun. Anne ne bir doktor, ne bir teyze ne de bir uzman olabilir… Tüm bu insanlar, annenin hissedebileceğinin onda birini söyleyemez. Eğer ben bebeğimi bu kadarcık bilgiyle büyütürüm arkadaş diyorsan hay hay.. Yok ben daha fazlasını istiyorum diyorsan kapa kulaklarını, gerekiyorsa gözlerini de kapat ve iç sesine odaklan.  Bunu yapmak gerçekten zor biliyorum ama bebeğinle bağlantıyı kurduğun an hayat çok daha kolay olacak.   Her Şey Dokunmakla İlgili… Ona özgürce dokunduğunda bağ da oluşmaya başlıyor.  Muhtemelen bu maymun bebeğini kaç kere kucakladığı ne kadar kucağında tuttuğuyla ilgili hiç eleştiri almıyor. Bebeğiyle uyursa bebeğini öldüre...

Enaktodlar goltugun altında galıp beni ara #2

Resim
Babam & Pisagor “Hayat ve sahip olduğumuz her şey, 9 farklı rakamın farklı varyasyonlarından başka bir şey değil, bir de 0 var… Yani çok büyütmeyin.” – Selahaddin Subaşı Lütfen Beni Aşık Etmeyin Her insan birbirinden farklı. Uzaktan ayrı, yakından ayrı… Bu çeşitlilik büyülüyor beni. Fark ettikçe ufkum genişliyor, zihnim açılıyor. İnsanın renklerine merhaba deyin; yargılamayı bırakıp barışmayı deneyin. Ölüm Var Abi! Geçenlerde annem, bir sohbet arasında Hz. Ömer’e ait bir hikâye anlattı. Hikâyeye göre Hz. Ömer, işsiz bir adamı işe alır ve ondan her sabah gelip “Ölüm var ya Ömer” demesini ister. Karşılığında ise her sabah bir altın verir. Bu böyle günlerce devam eder. Bir gün yanındakilerden biri bu durumu anlamsız bulup sebebini sorar. Hz. Ömer şu cevabı verir: “Bu iki kelime, gün içindeki tüm davranışlarımı etkiliyor.” Yıllar böyle geçer… Ta ki Hz. Ömer’in saçında bir tel beyaz saç çıkana kadar. Bizim de saçımızda beyaz teller belirene kadar iş görecek bir...

Billboard Yaşantısı

Son zamanlarda… hayatı sadece billboardlardan takip edebiliyorum… Etkinlikler, yeni çıkan kitaplar, haberler, protestolar, alkışlar — her şey orada. Kendime ait yegâne zaman: iş–aşk–aile üçgeni arasında yolculuklar. Hepsine de geç kalıyorum zaten. Tek yapabildiğim, kaçan zamana bakıp üzülmek… şimdilik. Bir an düşündüm: Yaşayamayacağım bir hayat içinse, neden bu kadar çalışmak, çaba?

Vivaldi’yle Uyuyup Piazzolla’yla Uyandık

Resim
Buse'den haber geldi: konser var! "Astor Piazzolla çalacağız" dedi, başka bir şey sorgulamadan konser günü koşarak dinlemeye gittik. Akbank Oda Orkestrası'nın CRR'daki programı Cem Mansur'un sohbetiyle başladı. Ne hoşsohbetmiş Cem Mansur… Sahici bir sanatçı çıktı sahneye, samimi. Onu ciddi sert bulurdum uzaktan. Hoşsohbet ve tatlı espriler ciddi yüzüne çok yakışmıştı... Keyifle aktardı tüm bilgilerini: konser programının nasıl ortaya çıktığını, parçaların içeriklerini… Programın adı: “Suyun Kıyısında Yaşam ve Ölüm” İki ustanın, Antonio Vivaldi ve Astor Piazzolla’nın “4 Mevsim”i. Öğrendiğim ilk bilgi, bu iki eserin aslında birbiriyle hiçbir bağlantısı olmadığıydı. Oysa ben hep bir bağ kurmaya çalışmışımdır. Programın “suyun kıyısında” başlamasının diğer bir sebebi de şuymuş: Piazzolla da, Vivaldi de gerçekten su kenarında yaşayıp ölmüşler. Biri Buenos Aires, diğeri Venedik. Birinde yaz, diğerinde kış… Bu yüzden konser Vivaldi’nin Yazı, Piazzoll...

Gün Ortası Kabusu – beyin suyumun aktığı gün

Resim
Temmuz sıcağında dükkânda işler durgun. Klima yok, dövme kuyruğu her zamankinden daha kısa (yani yok). Fırsat bu fırsat dedim, dükkanı ustaya kitleyip Fethiye’nin tarihi köylerini, doğal güzelliklerini keşfe çıkalım. Hisarönü’nden bir minibüsle Karaköy mevkiine geçtik. Rumların tepelere, Türklerin düzlüklere ev yaptığını burada öğrendim. En azından bu bölgede durum böyleymiş. Rumlar bölgeden ayrılınca yüzlerce ev kimsesiz kalmış. Bölgeye yerleşen Türkler, evlerden sökebildiklerini alıp düzlüklere kurdukları yapılarda kullanmışlar. Böylece ortaya hayalet bir köy çıkmış. Ama bu köyü, bu terk edilmişliği öyle rasyonel düzlemde düşünmeyin. Şöyle düşünün: “Yıllar içinde peyderpey acılarla terk edilmiş, gizemli bir köy.” Kayaköy’de yürürken insan ister istemez tribe giriyor. Temmuz sıcağı bir de güneş beyne geçince, halüsinasyonun kralı yaşanıyor beyin sapımızda. Köyde kimsecikler yok. O gün, o sıcakta keçiler bile yok. Bir tek biz varız. Her evden bir tıkırtı... Dışarının...

Kavak Yelleri Yıldızını Arıyor!

Dışses: Ağla! Boğaçhan: Böhüüüüüüüü! Kavak Yelleri’ne bayılıyoruz! İpana için yarattığımız "Kavak Yelleri Yıldızını Arıyor" kampanyasında dizi kadar eğlendik. Kampanya için, normal vatandaşın Pelin Karahan'la karşılıklı rol alabildiği bir platform oluşturduk. Direct marketing dedik, oldu. Önden verilen basit bir senaryo girişiyle herkes kendi oyunculuk yeteneklerini keşfetti, çok tatlı bir hatıra elde ettiler. Katılanların kimisi, kendini Pelin'e affettirmeye çalışırken; kimisi Pelin'in bozulan ilişkisi için ona akıl hocalığı yaptı. Pelin'i suçlu bulanlar da var, arka çıkanlar da… İzlediklerim arasında favorim, Boğaçhan isimli arkadaşın ilişki kurtarma tekniği ve dramayı yükseltip ağladığı video oldu! Allah Boğaçhan'ın sevgilisine sabır versin , şeytana pabucunu ters giydirir bu çocuk :) Kampanya web sitesi: gulusunlebuyule.com Tüm videolar: Vimeo – Kampanya Arşivi edit: sonradan kampanyanın case videosu:

Hızlı Çakıcılar - Küskün Yaratıcılar

Türkiye’de markalar hep yapılmışı yapmak ister. Yine de viral olmak isterler. Ne anlatsan, “bunun benzeri yok mu?” diye sorulur. Yine de yarışmalarda ödül almak isterler. Yeni bir fikri anlatmak için saatlerce CMO’lara dil dökülür. CMO ikna olur, gaza gelir, “hadi” der… Sonra CEO’ya anlatılır, birden bütçe kesilir, kampanya iptal olur. Ama marka bilinirliği artsın istenir. Bitmişe yakın iş götürmezsen kimse ne dediğini anlamaz. Bitmişe yakın iş gösterebilmek için gereken bütçe ise verilmez. Peki yapılmış bir işi birebir çakıyorsan? Hiç sorun yok. Bir de üstüne ödül alırsan, senden iyisi yok. İş yapılmış da burada yapılmamış ki — Avrupa’da, Amerika’da yapılmış. Onu buraya lokalize edince sadece dili değil, kültürü de çevirmiş oluyorsun. Kültürü entegre edince kırk yama oluyor. Kaçış zor, “beğen butonu”na ulaşmak için herkes kısayol arıyor. Ve sosyal medyada kısayol: kopyala–yapıştır. Facebook Application Günlükleri Geçenlerde “Kadınların erkeklerden b...

Vimeo’dan Video Okulu!

İşte Vimeo'dan beklenen şahane iş! Video Okulu . Vimeo'nun bu girişimi beni gerçekten çok sevindirdi. Video çekim ve düzeltme tekniklerinden kamera seçimine, konsept geliştirmelerden örnek çalışmalara kadar birçok konuda rehber videolar hazırlanmış. “Nereden başlayayım?” diyorsanız, F.A.Q bölümünde yeni başlayacaklar için “ 101 numaralı video ” önerilmiş. ► Vimeo Video School Size keyifli çekimler, bize bol içerikler ;) Ek Bilgi: Vimeo Video School Hakkında Vimeo’nun 2010 yılının sonunda duyurduğu Vimeo Video School , video üretimini öğrenmek veya geliştirmek isteyen herkes için hazırlanmış, ücretsiz ve açık bir eğitim platformu. Video School iki ana içerik türü sunuyor: Profesyonelce hazırlanmış eğitim serileri “Video 101” – kamera seçimi, çekim açıları, ışık kullanımı ve temel kurgulama üzerine odaklanıyor. “DSLR Basics” gibi seriler ekipman temelli öğrenmeyi destekliyor. Kullanıcı katkılı ipuçları ve örnek videolar ...