Bir Fetüsle Konuşmak ve Anneyi Doğurmak
Bu yazıda hiç fotoğraf yok. Bölünsün istemiyorum çünkü.
“Bebeğinle konuş” deyince kulağa biraz romantik geliyor, kabul. Ama bu, çoğu zaman gerçeklikten kopuk, pembe bir dünya görüşü dayatmasının parçası haline geliyor. Oysa tam da bu yüzden, kadın → anne bağlantısı sekteye uğruyor ve doğumdan sonra birçok kadın anneliğini özgürce yaşayamaz hale geliyor. Bu yüzden “Fetüsle konuşun” dedim. Çünkü bir annenin doğması için, önce onun sesine kulak vermek gerekir.
-Doğum iznim bitti, ücretsiz izne çıktım. İşe dönüp dönmeme konusunda kararsızım. Geçen gün ajansa uğradım, kızları gördüm. 5 yeni anne arkadaşım işe dönmüş, benim de işe geri dönmem gerektiği konusunda tavsiyelerde bulundular. Kimisi evin kirasını, kimisi benim maddi plansızlığımı, kimisi de artık anne sütüne ek gıdalarla beslenen 6 aylık bebeğimin bana eskisi kadar ihtiyaç duymadığını gerekçe göstererek… Bu önerileri yanlış anlayacak ya da yabana atacak değilim, kendileri için düşündüklerini benimle de paylaştılar bir yerde…-
Fotoğraf net mi? Yeterince açık mı ne dediğim? Alo?
Evet herkesin anneliği kendine. Yazıya başlamadan istemediği halde toplum/cinsiyet/yaş baskısı veya başka bir etkiyle doğurarak anne olan kadınları kucaklamak istiyorum. Kucaklamak istiyorum çünkü annelik zor müessese. İstemeden girildiyse bu işe, yürünen yol bizimkinden farklı. Analık hususundaki toplum baskısının ne boyutta olduğunu görüyorum, hissediyorum, hatta benim anne olmaklığımın kendisi de bir başka baskı unsuru biliyorum…
Peki benim derdim ne?…
Geleceğin dünyasının bugünkü annelerin yavrularıyla olan ilişkilerine bağlı olduğuna inanıyorum. Burada sözüm ve bu sorumluluğu paylaşmayı umduğum kadınlar,
“Anne” olmayı dilemiş, ancak;
Hamile kaldığı an itibarıyla annesinin, kayınvalidesinin gölgesinde kalmış, kocanın varlığı destekten çok kösteğe dönmüş , bebeğini nasıl doğuracağına muayenesine sıkı sıkı gittiği doktor karar vermiş, yeni doğan bebeği 10 hemşirenin elinden geçip aklanıp paklanmış kucağına verilmiş, ağrı kesicinin, narkozun, kolundaki serumun, karnındaki kesiğin etkisiyle bebeğini özgürce kucaklayamamış, üzerinde mavi bir önlükle doğuma değil de ameliyata girmiş, çırıl çıplak teninde rahminden yeni çıkardığı bebeğinin yapış yapış sıcaklığını hissetmemiş, yavrusunu birazdan süt fışkırtmasını umduğu memelerinin üstüne yatırıp ilk gözünü açışını yakalayamamış, 9 ay karnında taşıdığı çocuğuna hayat veren kordonu, fetüsü insan eden o koca torbayı görmeden yitirmiş, bebeği gazı çıkartılmak, beşiğine konmak, komşu teyzelere gösterilmek için her fırsatta yanından alınmış kardeşlerime. Burada mecburiyetlerden bahsetmiyorum. Burada keyfe keder müdahaleleri karşıma alıyorum, sizin de karşınıza koyuyorum.
Anneme sorsaydınız, “Ne var bunda?” derdi. Ananeme sorsaydınız, “Biz çocuk mu gördük? Doğurup tarlaya gittik,” derdi. Her kuşağın doğum anlayışı farklı; ama bugünün çerçevesini biz çizebiliriz. Çizdiğimiz çerçeveye, kendimize ve gelecek nesile yaşamayı hak gördüğümüz bu şartlara bir bakalım... Evete evet, hayıra hayır. Drama kapılmaya gerek yok. Kontrolü elinize alın diyorum:
Hamileyseniz de lohusaysanız da bebeğinizi büyütmüşseniz de bebeğinizle ilgili kontrolü elinize alın, anneliğinizi ayağa kaldırın.
Doğum: Fetüs’ün Sonu Annenin Başlangıcı
Doğum hikâyenizi kendiniz yazın.Nerede doğuracaksınız? Evde mi? Hastanede mi? Neden evde ya da hastanede? Nasıl bir hastane? Nasıl bir oda, nasıl bir ebe, nasıl bir hemşire ne yiyeceğim ne içeceğim, nerede uyuyup, nerede yürüyeceğim? Ne zaman istersem sevgilim yanıma gelebilecek mi? Bebeğim doğar doğmaz kucağıma ben almalıyım, mümkün mü?
Tüm bu soruları sorun. Önce kendinize sorun. Birkaç kez sorun. İlk aldığınız yanıttan tatmin olmayın, biraz kurcalayın bakalım gerçekten ne istiyorsunuz? Hayal edin. Tüm süreci geçirin gözünüzün önünden. Gönlünüzün güzel doğum hikayelerine çekilmesine izin verin. Bebeğinizin dünyaya geleceği an için kendi kendinize yükselin, abartın, içinizi hazırlayın.
Çünkü sadece bir bebek değil, bir de anne doğacak.
Doğum sürprizlerle dolu bir süreç, insan hassas bir varlık. Korkular yoğun. Herkes güvensiz. Doğuma hazırlık sürecini yabana atmayın. Biz doktor değiliz, anneyiz, anne olacağız. Bu sebeple komplikasyonları değil, doğumun doğal, her şey yolunda gittiğinde nasıl bir deneyim olduğunu iyice öğrenin. Komplikasyonları bilmek doktorların işi. İşin bu kısmına hakim olmak yerine sıradan bir kadın olarak bedeninizin hazırlık yaptığı doğum eylemine beyninizin de hazır olması için gerekli hazırlığı yapın ve doğal doğum sürecini öğrenin.
Doğururken çok sancı çekeceksiniz, bilinçli beyniniz büyük ölçüde işlevsiz olacak. Limbik sistem devrede… bu detaylara ileride başka metinlerle gireriz. Ama bu kadarlık bilgiyle bile neden doğum sırasında yanınızda -sizin bilinçli beyniniz gibi davranabilecek- bir ebe veya doğum eşlikçisi doula olmasının önemli olduğunu kestirebilirsiniz.
Ebe veya doula doğumda ne işe yarar?
Doğum doğal ritminde ilerlediğinde çok net bir şekilde “kendi kendine” gerçekleşen bir olay. Doğumun doğal ritmi bile bedensel ve zihinsel olarak zorlayıcı bir deneyim. Doğum yapan memelileri izleyin. Nasıl davrandıklarını gözlemleyin, davranışlarına anlam vermeye çalışın. Doğum sırasında benzer tepkiler vereceğiz. Korku, şaşkınlık, endişe…
Tüm bu süreçte yanınızda olacak bir ebe veya doula, doğum boyunca yaşayacağınız korku, şaşkınlık ve endişe gibi sempatik sinir sisteminizi aktive edebilecek duyguları yönetmenize yardımcı olur. Doğumunuzda bir komplikasyon olursa, bu uzman kadınlar bazı basit komplikasyonların giderilmesini sağlayabilir, onu aşan bir komplikasyon varsa doğum ritmini koruyarak anne ve bebek için gerekli tedavinin alınması için yol gösterici olur.
Ebe ve doula, kendi yazdığınız doğum hikayenizin en yüksek seviyede gerçek olması için yanınızda olacak kişiler olarak düşünün, hem aklen hem kalben yan yana durabildiğiniz kadınlarla birlikte yürüyün.
İzin verin bilen kadınlar bebeğin de annenin de doğumuna yardımcı olsunlar.
Biraz müsade eder misiniz? Anne olacağım!
Bebeğimi evde doğurdum. Planlayarak.
Bebeğim olacağını öğrendiğimde ilk aklıma gelen doğum yöntemi evde doğumdu. Bunu dillendirdim ve çevremin de baskısıyla bundan vazgeçtim. Gebelik takibimi yapan doktorum 20. Hafta civarı bebeğimin önden gittiğini, bu gidişle sezaryen olmam gerekeceğini söyledi. Ben kendimi oldukça sağlıklı hissediyordum, her şey yolundaydı, böyle bir şey hiç beklemiyordum. Doğum konusunda bilgili birilerini bulmak için telefona sarıldım. Bir arkadaşım bana bir ebenin telefon numarasını gönderdi. Olanları ona anlattım. Beni sakinleştirecek ve sürece güvenmemi sağlayacak ilk bilgileri birkaç dakika içinde telefonda söyledi. Gerçekten biliyordu! Kendi doğum yapmamıştı ama benimle empati kurmuştu ve en derinime işleyen doğru şeyler söylüyordu. Ebemin bana açtığı yolda adım adım ilerledim, doğum eğitimi aldım, çokça bilgilendim. Bedenimi dinledim, dönüşümü izledim. Ufak ufak yogaydı meditasyondu, elimden geldiğince kendimi doğuma hazırladım. Hamileliğimin 34-35. Haftalarında ebem bana Ina May’in Doğuma Hazırlık Rehberi’ni okumamı salık verdi. O sıralarda takibimin yapıldığı hastaneye gidip doğum sürecini planlamak üzereydik. Ben sağ koltukta kitabı okurken sevgilim beni hastaneye götürdü. Hastanenin doğum prosedürünü dinledik, sancı odasını gördük, doğumhaneyi gördük. Doğum prosedürünü değiştirip değiştiremeyeceğimizi sordum. Doktorum hiçbir konuda garanti veremedi. Her şey “olabilir”di. Hastaneden çıktığımızda kararımı vermiştim. Evde doğuracaktım. Yanımda olması gereken kişileri buna ikna etmem gerekti.
Doğum özgür bir eylemdir. Doğaldır. Vahşidir. Doğaya, kadının doğasına içkindir. Bir kadının en doğal hakkı nerede doğuracağını seçmektir. Güven doğum için gerekli olan hayati bir iksirdir.
Evde doğum yapacağını çok az kişi biliyordu. Ben, beni doğuran insanlar (annem babam), bebeğimin babası, ebe, doğuma eşlik edecek arkadaşım artı yakın birkaç arkadaşım. Yani kabaca 10 kişi kadar. Birkaç kişi şeytanın avukatlığını yaptı. Birkaç kişi hazırlıklara yardım etti. Sonuçta doğumun istediğim gibi olması için herkes elinden ne geliyorsa onu yaptı.
12 saatlik maceranın sonunda, bebeğimi yorgun ama coşkulu bir halde kucakladım. Doğumun sonunda vuku bulan küçük ama tehlikeli olabilecek bir komplikasyon biraz yorucu olsa da halledildi. Benim sahip çıktığım doğumuma, benimle olanlar da benim için sahip çıktılar. Desteklendim ve korundum. Böylece ben de hem bebeğimi hem de içimdeki anneyi bir avazda doğurdum!
Ebem genç ama net mizaçlı biriydi. Doğumdan sonra evde onun koyduğu kurallar geçerli oldu. Yatak odasının kapısına bir dizi kural listesi yazıp astı. Bebeğimle bol bol yalnız bırakılarak nasıl istersem öyle emzirmem için gerekli alanı kurdu. Doğurduğum anne biraz hırçındı, bebeğimi pek elletmiyordum. Alt değiştirmek isteyen büyük annelere geçit vermiyordum. Her şeyiyle ben ilgilenmek istiyordum. Aile içinde bir takım küskünlükler oldu ama 3 ay sonra bebişi kucaklarına bıraktığımda o günler geride kaldı. Bizim kız bizim gelin amma manyaktı seviyesinde yıllar boyu anlatılacak hatıralar bıraktım geride.
Olduk mu lohusa!
“Güle güle deme yavrum sütün gider”
Bence albastı, alkarası böyle böyle geliyor lohusanın üstüne. “Bu çocuk neden ağlıyo?” diye soran var daha 15 dakikalık anneye. Ne bileyim ablacım neden ağlıyo...
“Gazı vardır.” deyip geçiştir.
5 ay kadar her ağlamaya gazı var dedim. Takip ederek, dinleyerek farklı şeyler keşfettim ama hepsini anlatmadım. Son 1 aydır da diş çıkarıyor diyorum. Yine takip ettiğimde farklı anlamlar çıkardığım oluyor ama hepsini anlatmıyorum.
Fark ettim ki gaz ve diş çıkarma olayları ilk 2 yıllık süreçte bebek bakımının tabuları. Gazı olan veya diş çıkaran bebeğe kimse bir şey demiyor. Birkaç soru yanıtlamak, biraz akıl dinlemek mecburi ama idare etmesi nispeten kolay.
Bazen hayat kolay kolay müsaade etmez: Hadi anne, ha gayret DOĞACAKSIN!
Bazen kronik bir hastalık, bazen aniden gelişen bir komplikasyonla işler rayından çıkıverir. Hem kendisi hem yavrusu tehlikeye girince annenin doğumu güçleşir. Bu durumlarda hem korkudan hem de çevresinin etkisiyle siniveriyor anne.
Ormanda doğururken bir yırtıcı veya bir insan tarafından rahatsız edilen bir memeli düşünün. Çoğumuz o hayvandan daha ürkek durumda doğurmaya çalışıyoruz. Bebeğimiz ise sadece bize güveniyor;
Fetüs son derece güvenilir ve sonsuz bir bütünün parçası. Rahim kasılmaları başladığı anda milyonlarca yıllık evrimin verdiği yetkiyle itiyor kendini rahim ağzına doğru. İnsanı ikiye yaran bir baskıyla açıyor leğen kemiğini, geçiyor içinden. Tüm gücüyle çevirip başını çıkarıyor dışarı. Bunca emeğin sonucu tek ümidi annesine kavuşmak. Yumurtadan çıkan bir ördek yavrusu gibi. İlk gördüğü kişiye anne diyecek. İlk nefesini alacak, karnını doyuracak. Bebeğin açtığı yarıktan sen de doğacaksın anne, ha gayret doğacaksın.
Yeniden başlamak mümkün.
Hamileysen şimdi kontrolü eline almak, doğurduysan bugün yeniden başlamak, bebeğinle arana giren görünmez mesafeleri kaldırmak mümkün.
Özgürce emzirmek, özgürce beslemek, birlikte uyumak mümkün.
Bebeğini büyüttüysen kaç yaşında olursa olsun “kim bu” diye ilk kesmiş gibi izlemek onu, merakı ateşleyip daha yakından tanımak mümkün…
Daha ne kadar yakınlaşalım 7/24 beraberiz diyenler olur inşallah. Bebekle arada gidecek çok yol var. Zorlu da olsa, bu yolu yürüyorsa bir insan anne olmak istemiştir. Biraz daha vakitle, çabayla keyifli bile olur!
Hamileliğimin 25. Haftasına kadar bebeğimle bağ kuramadım, hamilelik işinden pek tat tuz almadım. Sorunsuz bir hamilelik geçirdim ama hiçbir zaman hamile olmaktan keyif almadım. Üç boyutlu ultrasondan çıkan fotoğraf ilk başta çirkin geldi gözüme. Bir süre sonra ufak ufak hayran olmaya başladım. Bebeğimi kucağıma aldığımda “sonsuz sevgi” hissetmedim. İçimden gelen tek şey onu korumak, beslemek, onu hayatta tutmak, ona iyi bakmaktı. Hep yanımda olsun istedim. Bunları bana yaptıran sevgi değildi. Şimdi bebeğim 6 aylık, sevgiyi yeni yeni, ara ara hissediyorum. Hala temel hâkim duygum korumak.
Yolumu aydınlatanlar:
Annem: Farkında değiliz ama nasıl doğduğumuz, kimden doğduğumuz nasıl doğuracağımızla yakından ilgili. Eğer doğumunuzda ya da aile geçmişinde kötü tecrübeler varsa bunların sizdeki etkisini çözmek için yollar var.
Kocam: Bu süreçte eşin güveni, sürece nasıl dahil olduğu çok önemli. Eşinizin müdahaleci ya da güvensiz olduğunu düşünüyorsanız uzmanlardan destek alın. Konu doğum olduğu için “doktor” derseniz gelmeyi kabul etmesi kolay olacaktır.
Bağlantılar: İnsanlar arasındaki bağlantıları hayal bile edemeyiz. Şimdi kaynağını hatırlamadığım bir araştırmaya göre her iki kişi arasında 6 kişi varmış. Yani ha gayret deseniz 6 kişi sonra Obama’yla telefonda görüşmeniz mümkün. Hatta bir yabancı TV programında ünlü birine ulaşmayı denemişlerdi işe yaramıştı. Google’lasanız çıkar herhalde.
Fetüs: O her şeyi biliyor. Bizim unuttuğumuz bilgiler var onda. Fetüsle konuşun. Nasıl doğulacağını, nasıl doyulacağını biliyor. Bırakın bildiğini okusun. Siz ona her şartta onu koruyacağınızı söyleyin.
Serap Ebe: Yanınızda güvenebileceğiniz biri olsun. Elinizden tutsun. Kalbini açsın size. Onunla doğumdan önce mutlaka zaman geçirin. Sevin birbirinizi. Olmadı mı, başkasına bakın.
Karşıt fikirli arkadaşlar: Kalbinin sesini dinlerken aklın sesi olacak, can sıkmadan fikir paylaşan bir kişi bile yeter.
Doğum eğitimi: Doğum bilgisi bir dizi veya film sahnesinden ibaret olan ya da amca kızının baby shower’ından başka bir şey bilmeyenler için şart. Doğumun ihtiyaçlarını anlamak, ülkenin standart doğum uygulamalarını öğrenmek, oluşabilecek komplikasyonlarla ilgili kabaca fikir sahibi olmak için çok iyi.
Ina May’in Doğuma Hazırlık Rehberi: Kitabın adı bu. İçinde hamilelerden ebelere kadar ilgili herkes için bilgiler var. Ben sadece kitabın başındaki doğum hikayelerini okudum bana yetti. (35 haftalık hamileyken okudum)
Güvenli Bağlanma: Pedagog Adem Yavuz’un bir kitabı. Hamilelikten, koca bebekli anneler için teknik olarak bebekleriyle nasıl yakınlaşacaklarını anlatıyor. (Bebeğim 3 aylıkken okudum)
Öfkeden Sevgiye Üç Hâkim Duygu: Erdoğan Çalak’ın bir kitabı. Biraz derin psikoloji. Meraklısı okur tabi ama merakı olmayanlar 2–3 saat karıştırarak fikir sahibi olabilirler. (Bebeğim 4 aylıkken okudum)
Emzirme Sanatı: Emzirmeyle ilgili akla gelebilecek her sorunun cevabı var galiba bu kitapta. (Bebeğim 6 aylıkken okudum, pişmanım. Keşke daha önce okusaydım.)
Hak ettiğim gibi doğurmamı sağlayan ebemiz Serap doğum eğitimi vermeye devam ediyor. Bazen bizi de davet ediyor, kucağımda bebemle gidiyorum, deneyimlerimi paylaşıyorum. Doğumumla ilgili ilk kez yazılı olarak aktarım da bulunuyorum. Dilerim söz yerine ulaşmıştır.
Yayından 4 yıl sonra yazı editi için not: Bu yazıya başlarken içimde biraz korku biraz endişe vardı. İnşa edilen her kimlik zaman zaman tehdit edilir. Annelik de bundan nasibini alacaktı elbet. Bu yazıda anneliğimin temellerine inerek onu biraz daha tanıdım, kendimce biraz daha sağlamlaştırdım. Sürçü lisan ettiysek affola. -metin anlatım bozukluklarını gidermek için editoryal düzeltmeden geçirilmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder