Kayıtlar

Bir Gardıroptan Sağ Çıkma Rehberi (yazılınca yayınlarım)

Tarzım yok ama düşüncelerim var. Eğer alışveriş konusunda kötüyseniz ve ne giyindiğinizi umursuyorsanız, hayat gerçekten zor. 2000'ler kapitalizminin dayattığı "value of things" kafası size hiç uymuyorsa, Bu yüzden elinizi neye atsanız ya gereksiz pahalı ya da ruhsuz geliyorsa, Siyah giyinmeyi sevmiyorsanız ama başka şansınız yok gibi hissediyorsanız, Şehrinizdeki en iyi ikinci elci rutubet kokan bir eski tiyatro kostümcüsüyse, "Ay ben bunu kesin giyerim!" dediğiniz her şey Paris-New York arası bir vitrindeyse, Dikiş dikmeyi öğrenmeye niyet etmiş ama Singer makineyi bile korkutmuşsanız, İçinizde her toplantıya farklı karakterle gitmek isteyen bir soytarı varsa, Beyoğlu’nun ihraç fazlası dükkanlarını ezbere biliyor ama “bunu almak da sisteme hizmet gibi” hissediyorsanız, Stiletto’nun ne olduğunu bir gün aniden öğrenmiş ve unutamamışsanız, Coco Chanel sizin semtten çıkmamışsa ve çıkma ihtimali de yoksa, Kalça, basen ve üst bed...

Bir Türk Google CEO koltuğuna oturacak (Parodi)

Resim
Eric ve Ben: Bir Fantezinin Anatomisi Sonradan edit: 2000’lerin sonunda, İstanbul’da bir genç kadın, Google’a bir mektup yazar. Bu mektup ne doğrudan bir başvuru ne de basit bir övgüdür. Zamanın ruhuyla, teknolojinin büyüsüyle, hayal gücünün kıyılarında yazılmıştır.  Bu anlatı, hem bir kariyer hayalini, hem bireysel yersiz yurtsuzluğu, hem de hayalin gerçekle iç içe geçtiği o bulanık alanı işaret ediyor. I. Hayal: Bir Türk Google CEO Koltuğuna Oturacak “Az önce Google’a bir mektup gönderdim. Bana bir iş verin dedim.” Google'ın 12. yıl kutlamaları kapsamında Eric Schmidt koltuğunu bir Türk'e, bana bırakacak. “Türk ateşi Google'ı da sardı.” CEO Eric Schmidt, Türklerde yıllardır adet olan, çeşitli kutlamalarda mühim insana ait koltuğu (başbakan koltuğu, cumhurbaşkanı koltuğu, okul müdürü koltuğu, sekreter koltuğu... vb.) gelecek nesillere bırakma anlamı taşıyan kutlama etkinliğinde koltuğa gençlerin oturması eylemini hayata geçirmeye karar vermiş. Yaptırdığı araş...

Tank Girl & Kapıkule Emekli Gümrük Memuru Aylin Hanım

Resim
Şiir: Tank Girl  Tank Girl Tank Girl Ahlaksız ve edepsizsin O yüzden sevdim seni ben Ve hayvanları seversin Alır koynunda beslersin O yüzden sevdim seni ben İnsan çölünde alayına gider Öküzüne biner balayına gider O yüzden sevdim seni ben Tank Girl Tank Girl Fişek gibi memelerin Çatal yılan dillerin Çakmak çakmak gözlerin O yüzden sevdim seni ben Gönderen: Kapıkule Emekli Gümrük Memuru Aylin Hanım

Renklerin içinden gelen kadın: Annem

Resim
İfadende kararsızsın Işıkların altında Seni tutan bişeyler var Korkuların yanında Renklerin içinde, düşlerin içinde Doğmak sessizce... Renklerin içinde, cennetin içinde Ölmek sessizce... Anlaşılmaz bir yanın var Öldürmeye hevesli Kupkuru çiçek gibisin Biraz suya özlemli Renklerin içinde, düşlerin içinde Doğmak sessizce Renklerin içinde, cennetin içinde Ölmek sessizce... Kargo’nun bu efsane şarkısının sözleri sana ne güzel yakıştı. Hep benimle kal..

Biz annemle konsere gittik.

Resim
Tabiiki geç kaldık. Konser başlamış, kapılar kapanmıştı ama içeriye girmeyi başardık. Konser salonuna çıkarken annemin topuklu ayakkabılarının sesi neredeyse sahnedekilerin sesini bastırıyordu. neyseki çabuk farkedip parmak uçlarına basmaya başladı. Heyecanlıydı, hem ilk klasik müzik konserini dinleyecekti hem de sahnede Buse vardı! Demek istediğim, idealist bir akademisyenin; sayın Doç. Dr. Esra Gül Atalay'ın önderliğinde ve onun öğrencilerinden oluşan Anadolu Kontrbas Orkestrası İstanbul'daki ilk konserine heyecanla hazırlanırlarken, anneminde onlardan aşağı kalır yanı yoktu... Konser Vivaldi 4 Mevsim'den Allegro'yla başlamıştı. Sahnedeki enerji salona girdiğiniz anda hissediliyordu. Bunun sırrı -en azından benim hissettiğim- herşeyden önce müzisyenlerin arasındaki uyum, sevgi, samimiyet, sonrasında ise işlerini yapar gibi değil de -seyirciye de geçirdikleri- çok ciddi bir keyifle çalmalarındaydı. Orkestranın birinci solo kontrbasçısı Esra Gül Atalay dediğim gibi...

Soğuk Norveç'ten gelen sıcak esinti: Beady Belle

22 Ocak akşamı çok sevdiğim Ghetto'da sıcacık bir müzik yankılandı. Beady Belle sahnedeydi, sevilen şarkılarından oluşan keyifli bir performans sundular. Beady Belle, Beate S.Lech (vokal) ve Marius Reksjø'nun(bass) Oslo Üniversitesi'nde başlayan iş birliği sonucunda kurulmuş. 1999'da Bugge Wesseltoft (1964 doğumlu Norçevli Jazz'ı elektronik müzikle harmanlayarak yeni bir türün doğuşuna imza atmıştır) Jazzland Rec. ile Beate için yeni bir kayıt yapmak istemiş ve Beate'ye istediği tüm sanatsal özgürlüğü vermiştir. -Bunun heyecanıyla olacak- Beate başlarda tüm işi kendi üzerine alarak, söz yazımından aranjeye, kayıt ve üretime kadar tüm detaylarla kendisi uğraşmış. Zaman içinde yardımına yetişen Marius ile "Home" adını verdikleri ilk profesyonel kayıtlarını yapmışlar. 2000 yılında bu kayıtların meyvesi olarak ortaya çıkan -Beady Belle dinleyicilerinin şüphesiz en sevdiği parçalardan biri olan- "Ghost" promosingle olarak piyasaya sürülmüş. ...

hadi biraz uzaklaşalım...

Resim

Hadi çocuğum ilaç niyetine: Gnossienne no1'den günde iki adet 10 gün, sonra no2'ye geççez

Kapıda kaldığımı anladığımda tekrar çalıştırdım mp3 çalarımı. O sıra bir tını geldi kulağıma, durdum öylece. İlaç gibiydi, başka bir diyardan güzel bir şeyin habercisi ya da terk edilen sevgilinin hüznü gibi. Ne istersen yani... Sergei Trofanov tarafından yorumlanmış, Fransız besteci Alfred Eric Leslie Satie'nin (17 Mayıs 1866 - 1 Temmuz 1925) piyanosundan dökülen Gnossiennes serisinin 1 numaralı parçasıydı çalan. Rumen Pop Müziği ve Endonezya vurmalı çalgılar topluluğundan etkilenerek yarattığı Gnossiennes...

duygulu piyanist, çılgın şef

Çok acayipti! Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, şef ve solist arasındaki şahane uyum, birbirinden keyifli parçalar, Çağ Erçağ 'ın, viyola grup şefi Eftal Altun 'un solosu, karizmatik zil Kerem Ergüler , baş keman Pelin Halkacı , üflemeliler... Hele solist Alexei Volodin seyircilerin alkışları yüzünden üçüncü kez sahneye şef Sascha Goetzel ile birlikte geri dönüp, selam verdikten sonra geri dönerken şefin seyircilere dönüp Alexei Volodin'in tekrar çalması için daha çok alkışlamamızı işaret etmesi... şahaneydi! kahkahalarla alkışladık... Ve işe yaradı, geri dönüp harika bir parça çaldı. Buse parçanın Scriabin'e ait olduğunu iddia etti bir zaman ama emin değil, benimse hiç bir fikrim yok, neyse ne. Gitmesin istedik ama artık yüzümüz yoktu sahnede tutmaya. Konser sırasında Rahmaninov'un 3. piyano konçertosunu çalarken dışa vuran heyecanım sağımda solumda oturanların dikkatini çekmiş olacak ki dönüp bana baktılar. Ara sırasında yanımdaki yaşlı bey "cidden i...

Taslakta Kalan Kız

18.12.2009 – 21. Saatte Ofiste Yazılmış Bir Not An itibariyle 21 saattir ofisteyim. Konser dinleyip ofise döndüm, müzik sarhoşluğundan kurtulabildiğimce çalıştım da çalıştım… Dün yayınladığım “bu konser neden kaçmaz” tespitlerimin hepsinin doğru çıkmasının sevinci ve doygunluğuyla kendimi müzik Fatih’i gibi hissediyorum. Ne kadar gaza geldiysem, ateşi yükselttim, tüm gazı ofiste tükettim. Şu an tükenmiş halime isyan için bunu yazıyorum. Bu yazıyı taslak olarak kaydedip bırakacağım. İleride bir gün belki yayınlarım. Belki de şimdi o gün.(buraya o günün tarihi gelecek) (O günün tarihi: 01.03.2010) Yirmi bir saattir ofisteyim. Bu cümleyi iki kere yazmak istemezdim ama galiba vurgulanmayı hak ediyor. Erasmus’tan döneli çok olmadı. Avrupa’nın öğrenci kafasıyla “biraz düşüneyim, biraz gezeyim, biraz dünyayı göreyim” ritminden, güzel ülkemin “çok çalış, şimdi çalış, acil yetiş” ritmine jet geçişim tamamlandı. Üniversite tat vermedi (para da vermedi), ajans daha tatlı geldi. Başta “...