Bir Türk Google CEO koltuğuna oturacak (Parodi)

Eric ve Ben: Bir Fantezinin Anatomisi

Sonradan edit: 2000’lerin sonunda, İstanbul’da bir genç kadın, Google’a bir mektup yazar. Bu mektup ne doğrudan bir başvuru ne de basit bir övgüdür. Zamanın ruhuyla, teknolojinin büyüsüyle, hayal gücünün kıyılarında yazılmıştır. Bu anlatı, hem bir kariyer hayalini, hem bireysel yersiz yurtsuzluğu, hem de hayalin gerçekle iç içe geçtiği o bulanık alanı işaret ediyor.


I. Hayal: Bir Türk Google CEO Koltuğuna Oturacak

“Az önce Google’a bir mektup gönderdim. Bana bir iş verin dedim.”

Google'ın 12. yıl kutlamaları kapsamında Eric Schmidt koltuğunu bir Türk'e, bana bırakacak.

“Türk ateşi Google'ı da sardı.”

CEO Eric Schmidt, Türklerde yıllardır adet olan, çeşitli kutlamalarda mühim insana ait koltuğu (başbakan koltuğu, cumhurbaşkanı koltuğu, okul müdürü koltuğu, sekreter koltuğu... vb.) gelecek nesillere bırakma anlamı taşıyan kutlama etkinliğinde koltuğa gençlerin oturması eylemini hayata geçirmeye karar vermiş. Yaptırdığı araştırmada koltuğunu Türkiye'den bir isme bırakmaya karar veren Schmidt, olayı biraz yanlış anlamış olacak ki koltuğunu alıp buralara kadar gelmiş.

Neden BEN?

Seçim kriterinde etkili olan nokta kullanıcının iPhone kullanıcısı olmamasıymış. Bakmışlar ki benim iPhone'um yok ve bir iPhone sahibi olmak istiyorum, beni kendi saflarına çekmeye karar vermişler. Koltuğunu dünden gönderen Schmidt şu an Türkiye'ye giriş yapmış ve buraya doğru geliyormuş. Büyük buluşmanın fotoğrafları gün içinde bu adreste...








II. Gerçek: Eric Schmidt Geldi

Az önce ajanstan içeri giren Eric Schmidt'ten ilk açıklama:

“Çok heyecanlıyım, üzerime gelmeyin!”

Tahminlerimize göre benim ismini doğru dürüst söyleyemememe küsmüş olan Schmidt şu an toplantı odasında koltuğuyla baş başa...



III. Kurgu: Eric ve Ben

Eric Schmidt'le olan maceramı dün naklen yayınlayamadım. Malum bir iPhone'um yok... Ben de olanı biteni bugün anlatırım dedim ama iş-güç-yoga derken bu saat oldu...

“Eğer hayatınızda bir kere olsun Google'ın CEO koltuğuna oturduysanız, hayat gerçekten zor.”

Dün Eric'in bana küsmesinin sebebi çok geçmeden ortaya çıktı. Ajans başkanlarıyla birlikte Eric'i kapıda karşılayıp toplantı odasına almıştık ki Nurgül Abla elinde çay ve simitlerle geliverdi. Düşünceli kadın, yöresel bir şeyler yedirelim adama diye düşünmüş tabi. E ben Eric'i çağırırken de -tabi daha bu kadar samimi değildik o yüzden soyadıyla sesleniyordum ona- "mistir şimit" gibi bir ses çıkıyor ağzımdan; masaya gelen de simit olunca, dalga geçiyoruz sanmış. İlerleyen saatlerde konu açıklığa kavuştu da barıştık.

Önce Eric'in ajansa gelişini anlatayım. Tabi ben ajanstan izin alamadığım için Eric'i karşılamaya gidemedim. Baştan üzülmüş ama gelip ne kadar mahcup olduğumu gördüğünde, "üzülme çalışmak imandandır" deyip beni rahatlattı. Tabi adama anlatamadım proje yöneticisinin kıskancından çatlayıp da bana izin vermediğini anlatamadım. Düşündüm ki gerek de yok.

Eric'i karşılayanlar, onu havaalanından aldıktan sonra boğaza yemeğe götürmüşler. Yemek boyu, gelişine pek(!) ilgi göstermeyen Türk basını ve hükümeti hakkında ileri-geri konuşup durmuş.

Neyse sohbet-muhabbet sıra koltuk merasimine geldiğinde Eric'in gözleri doldu. Daha önce koltuğuna onun gözünün önünde kimse oturmamış. Oturanlar ise Eric yokken gizlice oturan Google çalışanları. Onlar da gizli kameradan tespit edilip işten çıkarılmışlar zaten.


Bu yazı, aynı yıl bir blogta üç ayrı parça hâlinde yayımlandı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Haddi Hududu Bilene Mesajlar

Arzuhalci