Taslakta Kalan Kız
18.12.2009 – 21. Saatte Ofiste Yazılmış Bir Not
An itibariyle 21 saattir ofisteyim.
Konser dinleyip ofise döndüm, müzik sarhoşluğundan kurtulabildiğimce çalıştım da çalıştım…
Dün yayınladığım “bu konser neden kaçmaz” tespitlerimin hepsinin doğru çıkmasının sevinci ve doygunluğuyla kendimi müzik Fatih’i gibi hissediyorum. Ne kadar gaza geldiysem, ateşi yükselttim, tüm gazı ofiste tükettim. Şu an tükenmiş halime isyan için bunu yazıyorum. Bu yazıyı taslak olarak kaydedip bırakacağım. İleride bir gün belki yayınlarım.
Belki de şimdi o gün.(buraya o günün tarihi gelecek) (O günün tarihi: 01.03.2010)
Yirmi bir saattir ofisteyim. Bu cümleyi iki kere yazmak istemezdim ama galiba vurgulanmayı hak ediyor. Erasmus’tan döneli çok olmadı. Avrupa’nın öğrenci kafasıyla “biraz düşüneyim, biraz gezeyim, biraz dünyayı göreyim” ritminden, güzel ülkemin “çok çalış, şimdi çalış, acil yetiş” ritmine jet geçişim tamamlandı.
Üniversite tat vermedi (para da vermedi), ajans daha tatlı geldi. Başta “karar verdim” diyordum ama şimdi düşünüyorum da… ben yerimi bulamadım.
Ajansta sosyal medya yazarıyım. Yeni bir şey. “Early Adaptor”ız, “Brand Ambassador”ız. Kimse tam olarak ne iş yaptığımı bilmiyor ama herkes “viral bir şey yapalım” diyor. Ben de yazıyorum. Yazıyorum. "Etkileşim" diyor. Yazıyorum. "Her şeyi ölçelim" diyor. Ölçüyorum, biçiyorum, raporluyorum. Gün olur şampuan, gün olur deterjan, gün olur bebek bezi, gün olur delirip “kendimi nereye yazacağım” isyanı. Yonja bitti, MySpace Allah’a emanet, Facebook ekmek kapısı, cikcik ve FriendFeed iyi gibi bugünlerde.
Kafamın içinde hâlâ konserde çalan son şarkı yankılanıyor. Ama ellerim markanın yılbaşı kampanyasına cümle uyduruyor.
Burası gece yarısını geçti. Sıçtım mavisini gördük yine.
Çok güzelsin İstanbul ama şu an seni sevemem.
Yorumlar
Yorum Gönder