Kayıtlar

Enaktodlar goltuğun altında galıp beni ara #1

Yoda'nın Yabancı Dili “İngilizce konuşamayanlar kendine haksızlık etmesin Yoda 3000 yaşında, anlıyor ama konuşamıyor.” A.T. Akşam Vakti Ajansa Gelen Gizemli Arama Aylin: S...h... buyurun Telefondaki: A.T. ile görüşebilir miyim? Aylin: Tabii, kim arıyordu? Telefondaki: Iıı ben Naciye... Aylin: Naciye Hanım? Telefondaki: Evet Aylin: Peki, teşekkürler! Aylin: A., telefon sana. Naciye hanımmış... A.T: Alo, alo... Telefondaki: Diit, diit... A.T: Aylin, kimse yok burada? Aylin:  Ay ben telefon kapatma cümlesi kurmuş olabilirim...!!!! A.T ve diğerleri: ?!?!? Naciye bir daha aramadı... Çorabım Kaçık, Fikirlerim Uçuk! Müşteri fikri almayınca buraya yazdım. Bu nasıl dert? Yanınızda çakmak yokken, yalnız başınıza, kalabalık bir Starbucks'a çalışmak için oturduysanız ve çakmak alabileceğiniz en yakın masadakiler uyuz uyuz ve uyuzlarsa... hayat gerçekten çok zor... iPhone gören masum köylü iPhone4 ile ilk yakın temas kuruldu! Ben de iyi durm...

Disco Saturday W/ Bon Mod

Resim
Doruk Öztürkcan'la üç yıl önce ben Buzpark'ta çalışırken, online elektronik müzik yayıncılıyla uğraştığımız zamanlarda tanışmıştık. Compel Ltd. radyoya sponsor olmuş, Doruk stüdyomuzu kurmuş bizimle bilgi paylaşımı yapmıştı. O zaman teknik bilgisini görmüştüm ama müzik bağının bu kadar güçlü olduğunu anlamamışım. O zaman bilgisine, iş yapış şekline ve nezaketine hayran olmuştum. Şimdi Bon Mod'la karşıma çıkınca hem şaşırdım hem de çok sevindim. Müziğini de sevdim. Aslı Köse'yle ise ortak bir çok tanıdığımız olmasına rağmen bir türlü tanışamadık. Hem enerjisi hem de sesi gerçekten çok iyi. Cuma akşamı coşturdu herkesi. Uzun zamandır istememe rağmen nihayet cuma gecesi izleyebildim onları. Özlediğim disco sounduyla coştukça coştum... Müzik çok iyi geldi, dans etmekten bitap düştüm! http://www.myspace.com/bonmod http://www.facebook.com/pages/bon-mod/155305542534 friday night @ Indigo Edit: Parça linkleri. Klipli parçaları Stanbul, ama benim favorim absürt ve edeps...

Bir Gardıroptan Sağ Çıkma Rehberi (yazılınca yayınlarım)

Tarzım yok ama düşüncelerim var. Eğer alışveriş konusunda kötüyseniz ve ne giyindiğinizi umursuyorsanız, hayat gerçekten zor. 2000'ler kapitalizminin dayattığı "value of things" kafası size hiç uymuyorsa, Bu yüzden elinizi neye atsanız ya gereksiz pahalı ya da ruhsuz geliyorsa, Siyah giyinmeyi sevmiyorsanız ama başka şansınız yok gibi hissediyorsanız, Şehrinizdeki en iyi ikinci elci rutubet kokan bir eski tiyatro kostümcüsüyse, "Ay ben bunu kesin giyerim!" dediğiniz her şey Paris-New York arası bir vitrindeyse, Dikiş dikmeyi öğrenmeye niyet etmiş ama Singer makineyi bile korkutmuşsanız, İçinizde her toplantıya farklı karakterle gitmek isteyen bir soytarı varsa, Beyoğlu’nun ihraç fazlası dükkanlarını ezbere biliyor ama “bunu almak da sisteme hizmet gibi” hissediyorsanız, Stiletto’nun ne olduğunu bir gün aniden öğrenmiş ve unutamamışsanız, Coco Chanel sizin semtten çıkmamışsa ve çıkma ihtimali de yoksa, Kalça, basen ve üst bed...

Bir Türk Google CEO koltuğuna oturacak (Parodi)

Resim
Eric ve Ben: Bir Fantezinin Anatomisi Sonradan edit: 2000’lerin sonunda, İstanbul’da bir genç kadın, Google’a bir mektup yazar. Bu mektup ne doğrudan bir başvuru ne de basit bir övgüdür. Zamanın ruhuyla, teknolojinin büyüsüyle, hayal gücünün kıyılarında yazılmıştır.  Bu anlatı, hem bir kariyer hayalini, hem bireysel yersiz yurtsuzluğu, hem de hayalin gerçekle iç içe geçtiği o bulanık alanı işaret ediyor. I. Hayal: Bir Türk Google CEO Koltuğuna Oturacak “Az önce Google’a bir mektup gönderdim. Bana bir iş verin dedim.” Google'ın 12. yıl kutlamaları kapsamında Eric Schmidt koltuğunu bir Türk'e, bana bırakacak. “Türk ateşi Google'ı da sardı.” CEO Eric Schmidt, Türklerde yıllardır adet olan, çeşitli kutlamalarda mühim insana ait koltuğu (başbakan koltuğu, cumhurbaşkanı koltuğu, okul müdürü koltuğu, sekreter koltuğu... vb.) gelecek nesillere bırakma anlamı taşıyan kutlama etkinliğinde koltuğa gençlerin oturması eylemini hayata geçirmeye karar vermiş. Yaptırdığı araş...

Tank Girl & Kapıkule Emekli Gümrük Memuru Aylin Hanım

Resim
Şiir: Tank Girl  Tank Girl Tank Girl Ahlaksız ve edepsizsin O yüzden sevdim seni ben Ve hayvanları seversin Alır koynunda beslersin O yüzden sevdim seni ben İnsan çölünde alayına gider Öküzüne biner balayına gider O yüzden sevdim seni ben Tank Girl Tank Girl Fişek gibi memelerin Çatal yılan dillerin Çakmak çakmak gözlerin O yüzden sevdim seni ben Gönderen: Kapıkule Emekli Gümrük Memuru Aylin Hanım

Renklerin içinden gelen kadın: Annem

Resim
İfadende kararsızsın Işıkların altında Seni tutan bişeyler var Korkuların yanında Renklerin içinde, düşlerin içinde Doğmak sessizce... Renklerin içinde, cennetin içinde Ölmek sessizce... Anlaşılmaz bir yanın var Öldürmeye hevesli Kupkuru çiçek gibisin Biraz suya özlemli Renklerin içinde, düşlerin içinde Doğmak sessizce Renklerin içinde, cennetin içinde Ölmek sessizce... Kargo’nun bu efsane şarkısının sözleri sana ne güzel yakıştı. Hep benimle kal..

Biz annemle konsere gittik.

Resim
Tabiiki geç kaldık. Konser başlamış, kapılar kapanmıştı ama içeriye girmeyi başardık. Konser salonuna çıkarken annemin topuklu ayakkabılarının sesi neredeyse sahnedekilerin sesini bastırıyordu. neyseki çabuk farkedip parmak uçlarına basmaya başladı. Heyecanlıydı, hem ilk klasik müzik konserini dinleyecekti hem de sahnede Buse vardı! Demek istediğim, idealist bir akademisyenin; sayın Doç. Dr. Esra Gül Atalay'ın önderliğinde ve onun öğrencilerinden oluşan Anadolu Kontrbas Orkestrası İstanbul'daki ilk konserine heyecanla hazırlanırlarken, anneminde onlardan aşağı kalır yanı yoktu... Konser Vivaldi 4 Mevsim'den Allegro'yla başlamıştı. Sahnedeki enerji salona girdiğiniz anda hissediliyordu. Bunun sırrı -en azından benim hissettiğim- herşeyden önce müzisyenlerin arasındaki uyum, sevgi, samimiyet, sonrasında ise işlerini yapar gibi değil de -seyirciye de geçirdikleri- çok ciddi bir keyifle çalmalarındaydı. Orkestranın birinci solo kontrbasçısı Esra Gül Atalay dediğim gibi...

Soğuk Norveç'ten gelen sıcak esinti: Beady Belle

22 Ocak akşamı çok sevdiğim Ghetto'da sıcacık bir müzik yankılandı. Beady Belle sahnedeydi, sevilen şarkılarından oluşan keyifli bir performans sundular. Beady Belle, Beate S.Lech (vokal) ve Marius Reksjø'nun(bass) Oslo Üniversitesi'nde başlayan iş birliği sonucunda kurulmuş. 1999'da Bugge Wesseltoft (1964 doğumlu Norçevli Jazz'ı elektronik müzikle harmanlayarak yeni bir türün doğuşuna imza atmıştır) Jazzland Rec. ile Beate için yeni bir kayıt yapmak istemiş ve Beate'ye istediği tüm sanatsal özgürlüğü vermiştir. -Bunun heyecanıyla olacak- Beate başlarda tüm işi kendi üzerine alarak, söz yazımından aranjeye, kayıt ve üretime kadar tüm detaylarla kendisi uğraşmış. Zaman içinde yardımına yetişen Marius ile "Home" adını verdikleri ilk profesyonel kayıtlarını yapmışlar. 2000 yılında bu kayıtların meyvesi olarak ortaya çıkan -Beady Belle dinleyicilerinin şüphesiz en sevdiği parçalardan biri olan- "Ghost" promosingle olarak piyasaya sürülmüş. ...

hadi biraz uzaklaşalım...

Resim

Hadi çocuğum ilaç niyetine: Gnossienne no1'den günde iki adet 10 gün, sonra no2'ye geççez

Kapıda kaldığımı anladığımda tekrar çalıştırdım mp3 çalarımı. O sıra bir tını geldi kulağıma, durdum öylece. İlaç gibiydi, başka bir diyardan güzel bir şeyin habercisi ya da terk edilen sevgilinin hüznü gibi. Ne istersen yani... Sergei Trofanov tarafından yorumlanmış, Fransız besteci Alfred Eric Leslie Satie'nin (17 Mayıs 1866 - 1 Temmuz 1925) piyanosundan dökülen Gnossiennes serisinin 1 numaralı parçasıydı çalan. Rumen Pop Müziği ve Endonezya vurmalı çalgılar topluluğundan etkilenerek yarattığı Gnossiennes...