Cuma, Kasım 5

Artık Tumblr'da yazıyorum

Yazılarımın hepsini toparlayamamış olsam da artık blogumu tumblr'da yazıyorum. bu sefer iki farklı blog oluşturdum:

Bir tanesi yine müzik üzerine yazdığım: http://hayatinritmi.tumblr.com

Diğeri ise, Fethiye macerasıyla başladığım, hala günlük yaşantımla ilgili şeyler paylaştığım http://macerakitabi.tumblr.com

Bilginize.

Pazartesi, Şubat 22

Renklerin içinden gelen kadın: Annem



İfadende kararsızsın
Işıkların altında
Seni tutan bişeyler var
Korkuların yanında

Renklerin içinde, düşlerin içinde
Doğmak sessizce...
Renklerin içinde, cennetin içinde
Ölmek sessizce...

Anlaşılmaz bir yanın var
Öldürmeye hevesli
Kupkuru çiçek gibisin
Biraz suya özlemli


Renklerin içinde, düşlerin içinde
Doğmak sessizce
Renklerin içinde, cennetin içinde
Ölmek sessizce...



Hep benimle kal..

Cuma, Şubat 19

Biz annemle konsere gittik.

Tabiiki geç kaldık. Konser başlamış, kapılar kapanmıştı ama içeriye girmeyi başardık. Konser salonuna çıkarken annemin topuklu ayakkabılarının sesi neredeyse sahnedekilerin sesini bastırıyordu. neyseki çabuk farkedip parmak uçlarına basmaya başladı. Heyecanlıydı, hem ilk klasik müzik konserini dinleyecekti hem de sahnede Buse vardı! Demek istediğim, idealist bir akademisyenin; sayın Doç. Dr. Esra Gül Atalay'ın önderliğinde ve onun öğrencilerinden oluşan Anadolu Kontrbas Orkestrası İstanbul'daki ilk konserine heyecanla hazırlanırlarken, anneminde onlardan aşağı kalır yanı yoktu...

Konser Vivaldi 4 Mevsim'den Allegro'yla başlamıştı. Sahnedeki enerji salona girdiğiniz anda hissediliyordu. Bunun sırrı -en azından benim hissettiğim- herşeyden önce müzisyenlerin arasındaki uyum, sevgi, samimiyet, sonrasında ise işlerini yapar gibi değil de -seyirciye de geçirdikleri- çok ciddi bir keyifle çalmalarındaydı.

Orkestranın birinci solo kontrbasçısı Esra Gül Atalay dediğim gibi orkestranın kurucusu ve tüm orkestra üyelerinin hocası. İkinci solo kontrbas ise Esra Hanım'ın ilk öğrencilerinden olan Hacer Özlü. Orkestranın diğer üyeleri: Sinem Buse Ünlüoğlu, Pelin Atay, Ömür Savaş Unç, Deniz Yurdakul, Orhan Mert Keser, Burak Koçak.

Şu an 8 kişiyle yola çıkan ve Türkiye'nin ilk kontrbas orkestrası olma özelliğini taşıyan ekip, önümüzdeki yıllarda yaklaşık 30 kişilik bir orkestra olmayı hedefliyor.


Klasik batı, jazz ve tango parçalardan oluşan konser programı şöyleydi:
Antonio Vivaldi: Dört Mevsim’den Allegro, Samuel Barber: Adagio, Georges Bizet: Carmen’den Prelude (Düz: Stefan Schafer), Gabriel Fauré: Pavanne, Niccolo Paganini: Moses Fantasia (Düz: Klaus Trumpf), M. Gaydos: Contrabasslied, Michael Norris: Bass Motive 3, Stefan Schafer: Fancy Basses’ten Banner ve konser sonrası alkışlarımıza dayanamayıp bir Astor Piazolla çaldılar ki takdire şayandı... Libertango'nun solo partlarında parmakları kontrbasının üzerinde kayan Esra Hanım çalgısıyla beraber uçacak sanmadım değil. Libertango uyarlaması gerçekten başarılı ve alışılmışın dışındaydı, keyif verdi. Bunun hemen ardından son bir parça daha istedik ki bu parçada gerçekten şov yaptılar diyebilirim. Kontrbaslarına spin attırdıkları sırada salondan "ooo" sesleri yükseldi.



Paganini'nin Moses Fantasia'sı, Morris'in Bass Motive'ini bulamadım. Ancak güzel birşey oldu ve Esra Atalay'ın da içinde bulunduğu üç kontrbasın Bass Motive performansını buldum:)





Borusan Müzik Evi'nin samimi atmosferinde, gerek müzikal, gerek görsel anlamda gerçekten çok keyifli bir konser dinledik. Konser arasında ve sonrasında annem defalarca bundan sonra benimle her konsere geleceğini söyledi:)

Böyle bir konsere anne, baba, kardeş ve sevgiliyle gitmek, sahnede sevdiklerini dinlemek, dahası konserde güzel dostlarla karşılaşmak şahaneydi.
Güzel insanlarla birlikte, nice keyifli konserlere.

Anadolu Kontrbas Orkestrası Facebook Grubu

Perşembe, Ocak 28

Soğuk Norveç'ten gelen sıcak esinti: Beady Belle

22 Ocak akşamı çok sevdiğim Ghetto'da sıcacık bir müzik yankılandı. Beady Belle sahnedeydi, sevilen şarkılarından oluşan keyifli bir performans sundular.

Beady Belle, Beate S.Lech (vokal) ve Marius Reksjø'nun(bass) Oslo Üniversitesi'nde başlayan iş birliği sonucunda kurulmuş. 1999'da Bugge Wesseltoft (1964 doğumlu Norçevli Jazz'ı elektronik müzikle harmanlayarak yeni bir türün doğuşuna imza atmıştır) Jazzland Rec. ile Beate için yeni bir kayıt yapmak istemiş ve Beate'ye istediği tüm sanatsal özgürlüğü vermiştir. -Bunun heyecanıyla olacak- Beate başlarda tüm işi kendi üzerine alarak, söz yazımından aranjeye, kayıt ve üretime kadar tüm detaylarla kendisi uğraşmış. Zaman içinde yardımına yetişen Marius ile "Home" adını verdikleri ilk profesyonel kayıtlarını yapmışlar.

2000 yılında bu kayıtların meyvesi olarak ortaya çıkan -Beady Belle dinleyicilerinin şüphesiz en sevdiği parçalardan biri olan- "Ghost" promosingle olarak piyasaya sürülmüş. Parçanın 10 yıl içerisinde hiç eskimemiş olması sanırım grubun ne kadar doğru bir iş yapmış olduğunu göz önüne seriyor. Dinleyelim:


Grubun yolculuğu Ghosts - July 2000 (promosingle), Lose and win - January 2001 (promosingle), Lose & Win Vinyl (12"), Moderation Vinyl (12"), Home - February 2nd 2001 (album), Bella - April 2003 (promosingel), CEWBEAGAPPIC - April 2003 (album), Closer - march 2005 (album), Belvedere - february 2008 (album) albümleriyle devam ediyor.

2005 yılında Londra'daki bir konser sonrası grubun hayranlarından(!) Jamie Cullum grupla tanışmak için kulise gitti ve bu buluşmanın ardından benim için özel olan şarkılardan biri, 2008 Belvedere albümünde yer alan: Intermission Music doğdu. Sanırım performans sırasında en çok bağırdığım parça da buydu:)

En sevdiğim piyanist Batu Şener'e sevgilerle...

Çarşamba, Ocak 27

Cuma, Ocak 8

Hadi çocuğum ilaç niyetine: Gnossienne no1'den günde iki adet 10 gün, sonra no2'ye geççez

Kapıda kaldığımı anladığımda tekrar çalıştırdım mp3 çalarımı. O sıra bir tını geldi kulağıma, durdum öylece. İlaç gibiydi, başka bir diyardan güzel bir şeyin habercisi ya da terk edilen sevgilinin hüznü gibi. Ne istersen yani...

Sergei Trofanov tarafından yorumlanmış, Fransız besteci Alfred Eric Leslie Satie'nin (17 Mayıs 1866 - 1 Temmuz 1925) piyanosundan dökülen Gnossiennes serisinin 1 numaralı parçasıydı çalan. Rumen Pop Müziği ve Endonezya vurmalı çalgılar topluluğundan etkilenerek yarattığı Gnossiennes...

Pazar, Aralık 27

duygulu piyanist, çılgın şef

Çok acayipti! Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, şef ve solist arasındaki şahane uyum, birbirinden keyifli parçalar, Çağ Erçağ'ın, viyola grup şefi Eftal Altun'un solosu, karizmatik zil Kerem Ergüler, baş keman Pelin Halkacı, üflemeliler... Hele solist Alexei Volodin seyircilerin alkışları yüzünden üçüncü kez sahneye şef Sascha Goetzel ile birlikte geri dönüp, selam verdikten sonra geri dönerken şefin seyircilere dönüp Alexei Volodin'in tekrar çalması için daha çok alkışlamamızı işaret etmesi... şahaneydi! kahkahalarla alkışladık...

Ve işe yaradı, geri dönüp harika bir parça çaldı. Buse parçanın Scriabin'e ait olduğunu iddia etti bir zaman ama emin değil, benimse hiç bir fikrim yok, neyse öğrenip söyleyecek bana, eklerim sonra. Gitmesin istedik ama artık yüzümüz yoktu sahnede tutmaya. Konser sırasında Rahmaninov'un 3. piyano konçertosunu çalarken dışa vuran heyecanım sağımda solumda oturanların dikkatini çekmiş olacak ki dönüp bana baktılar. Ara sırasında yanımdaki yaşlı bey "cidden iyi çaldı..." diyerek coşkuma ortak olduğunu belirtti(!)

Konseri başından sonuna tüylerim diken diken dinledim. Sahneden kulağıma dolan müzik içimi titretti, ayaklarım ellerim sürekli ritm tuttu.. Bir de zilleri parmaklarında keyifle çalan Kerem Ergüler'in enerjisi öylesine sardı ki içimi, dans eden ruhuma eşlik etmemek için kendimi zor tuttum.

Bundan önce konserle alakalı yazdığım herşey gerçek oldu! Beklentilerimin fazlasını alarak ayrıldım konser alanından. Hem yeni yeni şeyler de öğrendim. Konser sonrası kulise girdiğimde herkes yorgun ama oldukça mutlu görünüyordu. Tüm müzisyenlerin birbirini içtenlikle kutlaması bir kere daha gecenin mükemmelliğinden emin olmamı sağladı. Konser başlangıç saatinden bir saat önce orada olup kuliste fısfıs edecektim onlarla ama geciktiğimden pek mümkün olmadı, konser sonrası ise herkes telaş içinde toparlanıp bir an önce kabuğuna çekilmeye hazırlandığından pek üzerlerine gitmedim:)

Bu akşam evde çok sevdiğim iki arkadaşım ve annem tatlı bir sohbet içerisindeyiz, konser hakkında daha fazla yazamayacağım, dinlemeliydiniz!

Bir sır: sahnede kimsenin görmediği, göremeyeceği biri daha vardı. Ben ise kuliste karşılaştım kemancı annesinin karnındaki 7 aylık minik oğlanla:))