Nedir Bu Okul Derdi?
Eğitim, Ebeveynlik ve Toplumsal Gerçeklik Üzerine Bir Düşünme Daveti
Yeni okul sezonu yaklaşırken birçok aile tekrar aynı telaşın içine düşüyor: Hangi okul daha iyi? Hangi sınava sokmalı? Bütçemizi ne kadar zorlamalıyız? Özellikle şehirli, beyaz yaka ailelerde bu süreç maddi-manevi büyük bir stres kaynağı. Bursluluk sınavları, okul ziyaretleri, görüşmeler… Bazen bu yükü dedeler, halalar, dayılar bile sırtlanıyor.
Çocukların eğitimi önemli. Özel okullara milyonlar dökülüp, devlet okullarının içi boşaltılıyorken, biz kararlarımızda neye nasıl hizmet ediyoruz? Çocuklarımızın eğitimi konusunda gerçek motivasyonlarımızı düşünmeye çağırmak istiyorum sizi. Bu yazı, birlikte sorgulama ve farkındalık üretme davetidir.
Eğitim Nedir, Ne Değildir?
İnsan olma yolculuğumuzun mihenk taşları, kendini tanıma, diğerlerini fark etme ve toplumsal bağlamda bir yer edinme sürecidir.
Eğitim, bu yolculuğu destekleyen araçlardan biridir. “Eğitim evde başlar” derdi büyüklerimiz; sonra sokakta, sonra okulda devam eder. Artık “ömür boyu eğitim” kavramını da öğrendik. Eğitim, sadece çocuklukta değil; hayat boyunca adaptasyon, dönüşüm ve gelişim için gerekli.
Bu noktada kendimize soralım:
Bugün binlerce ebeveynin yaşadığı “daha iyi eğitim” telaşı aslında neye hizmet ediyor?
Rekabetin İki Yüzü: Alt Etmek mi, Kendini Gerçekleştirmek mi?
Eğitim sistemimizin çocuklara sunduğu temel çerçeve genellikle rekabet üzerine kurulu. Bu rekabet, kimi zaman çocukları kendi potansiyellerini keşfetmeye yönlendirse de çoğu zaman onları başkalarını alt etmeye odaklıyor.
Sınav odaklı sistemden yana şikayetimizi İngilizler'in meşhur eğitmeni Sir Ken Robinson şöyle dile getiriyor:
“Eğitim sistemimiz çocukları yaratıcı bireyler olmaktan çok, sınav odaklı robotlara dönüştürüyor.”Sınav odaklı eğitim sisteminin çocuklara ne yaptığı malum. Bundan kaçamıyoruz. Ama şunu bir netleştirelim: Çocuğumuzun eğitiminde asıl hedefimiz ne? Onu diğerlerinden önde tutmak mı, yoksa kendi potansiyelini keşfetmesine alan açmak mı?
Geçim ve Hırs: Ne İçin Yaşıyoruz?
Birçok aile için “iyi eğitim” doğrudan “iyi geçim” ile bağlantılı. Kaygı anlaşılır: Gelecekte kendi ayakları üzerinde dursun, hayat mücadelesinde zorlanmasın… Ama bazen bu haklı kaygı, yerini farkında olunmadan hırsa bırakabiliyor.
Çocuğumuza insan gibi yaşanabilir bir hayat mı bırakmak istiyoruz, yoksa onu başarı ve mülkiyet odaklı bir yarışın ortasına mı itiyoruz?
Çeşitlilik İçinde Büyümek: Mahalle, Sınıf, Kültür
Her mahallenin şartları, dili, inancı, kültürü kendine has. Her çocuğun dünyayı algılama, ifade etme ve var olma biçimi farklı, ve bu farklar toplumu oluşturuyor.
Bu çocuklar Z. Bauman’ın “Bireyselleşmiş Toplum”unun kurucuları. Buna göre, geleceğin en önemli becerilerinden biri de toplumsal çeşitlilik içinde kendin olmayı öğrenmek olacak.
Bu nedenle, eğitim alanı çocuklarımıza
farklılıklar içinde saygı ve kendilik bilinci kazandırmalı.
Eşitsizlikle Yüzleşmek: Aynı Başlangıçta Değiliz
Evet, bazı çocuklar en iyi okullarda okuyacak. Aileleri bunu finanse edebildiği için ya da özel yetenekleri sayesinde… Bazı çocuklar ailelerinin entellektüel birikimlerini alacak. Bazı çocuklar hayatlarının doğal akışı içinde bir takım fırsatlara ulaşacak. Bazı çocukların hiç bir şeyi olmayacak. Sistemsel eşitsizlik varlığını sürdürecek.
Doğuştan, aileden, sistemden edindiğimiz ayrıcalıklar Pierre Bourdieu'nın “kültürel sermaye” kavramında ifade buluyor.
Kültürel sermaye üç biçimde gelir: somutlaştırılmış, nesnelleştirilmiş ve kurumsallaştırılmış.
Bu gerçeklik karşısında bireysel çabalar önemli ama yeterli değil. Sosyal politikaların, devlet desteklerinin, kamusal eğitimin niteliğinin artırılması şart.
Eğitimde Asıl Beklentimiz Ne Olmalı?
Çocuklar büyürken güvene, rehberliğe, oyun alanına ihtiyaç duyarlar. Beklenti önerilerimi şöyle sıralıyorum:
- Ebeveyn: Hiç ölmeyecekmiş gibi zeytin fidanı diken ama son günmüş gibi seven insanlar
- Güvenlik: Fiziksel, zihinsel ve duygusal anlamda güvenli bir ortam
- Saygı: Teorik değil; davranışla gösterilen bir değer
- Temizlik: Hem dışsal hijyen hem içsel düzen
- Sosyal alan: Şahsi hikâyelerini yazacakları, oynayacakları, keşfedecekleri serbest alanlar
- Materyal: Elbette Kalem, defter, boya, ve kamera, mikrofon, oyuncak ve deney setleri gibi materyaller
- Rehberlik: Yaşayan, öğrenmeye devam eden öğretmenler
Ve elbette, Edebiyat, Matematik, Tarih, Sanat gibi dallar bu yolculukta birer araç olarak yerini almalı. Sınavları, gelecek kaygısını unutun: ne güzeldir bir orman arazisinin problemini çözmeye çalışmak, doğal yaşam parkı kurma hayaliyle düşünüp taşınmak. Deniz keşiflerini dinlemek meşhur bir Türk denizcinin. Deney yapmak sınıfta, okul gezisine gitmek elinde defter kalem. Şiir okumak bayramda. Yıl sonuna piyes hazırlamak. Hatıra defteri doldurmak bir arkadaşa...
İnsan kendini ve diğerlerini tanırken, kendi yerini bulma gayretindeyken (ki bu doğal, içgüdüsel bir davranış) ve büyüyüp de kendini bulduğunda tüm bunlar onun kendini gerçekleştirmesi için araç olmaya devam ederler.
İnsan kendini tanıdıkça tüm bu deneyim dönmeyecek mi kazanıma?
Sorularla Bitirelim: Neye Hizmet Ediyoruz?
Toplum bizimle varoluyor. Vereceğimiz her türlü karar toplumun gelecekteki şeklini belirleyecek. Bu yüzden eğitim planı yaparken şu soruları kendimize soralım:
- Çocuğumun eğitimiyle ilgili kararların ardında hangi motivasyon var?
- Korkularım ne?
- Hangi yaşamsal değerler benim için önemli?
- Çocuğuma nasıl bir miras bırakmak istiyorum?
Son Söz: Ben Şuna İnanıyorum:
Çocuğumuzu hangi okula gönderirsek gönderelim, çocuk önce bizi kopyalayacak. Bu yüzden kendimizle, çocuklarımızla ve çevremizle kurduğumuz ilişkide temiz bir ilgi, merak ve özenle var olmak çok önemli. Çünkü bu halimiz, onların yetişkin hayatlarındaki davranışlarını da şekillendirecek. Gelin, çocuklarımıza insan olma yolunda hem kendine hem de başkalarına bakmayı birlikte öğretelim. Böylece büyüdüklerinde, kendilerinden daha büyük bir bütüne fayda sağlama ve hizmet etme anlayışıyla yaşayan bireyler olabilirler. Ve belki biz de, bu bireylerin koruyup kolladığı bir toplumda yaşama şansına sahip oluruz.
Yorumlar
Yorum Gönder