Kayıtlar

Festival festival üstüne, müzik benim üstüme

Resim
Ç ağ Erçağ 'ın bu kadar yakışıklı olduğuna şaştım kaldım. Duruşu, bakışı, viyolonselden akkıttığı notalara kattığı karizması... eridim resmen televizyonun karşısında. Neyse asıl konum 10. Antalya Piyano Festivali:Küçücük bir kız Mendelssohn'un keman konçertosunu çalıyor... Parça üzerine bir kaç beden büyük gelse de belli ki gelecek vaadediyor genç hanım. Küçücük parmakları kemanının üzerinde koşarken öyle heyecanlı ki! Antalya Piyano Festivali'nin asıl genç yıldızları piyanistlerden oluşsa da bu genç hanım fazlaca dikkatimi çekti doğrusu. Festival'in genç piyanistleri ise: Dymitry Mayboroda, Iraz Yıldız, Salihcan Gevrek ve Cem Oslu. Ben festivali yerinde takip edemediğim için sadece Iraz Yıldız'ın küçük bir performansını televizyondan izleme şansı buldum, adını şu an hatırlamadığım bir Türk parçası çaldı. İnanılmaz keyifliydi. Konseri gidip izleyemediğim için detaylı bilgi paylaşamayacağım:( ancak sağdan soldan duyduğum, televizyondan izlediğim ve okuduğum kadarıyla...

İstanbul'da Efes Blues Rüzgarı

Resim
Gittik, bol bol dans edip güzel müzik dinledik. Hemen önümüzde dans eden oldukça yaşlı beyfendinin eşsiz figürleriyle coştuk da coştuk... Festival ay sonundaydı ve malum ekonomik olarak ayın ortasında kriz yaşayan biri olarak katılamayacağım için üzülüyordum. Neyseki friendfeed 'de Efes Pilsen 'in çeşitli sorular sorarak bilenlere davetiye dağıttını gördüm. Hayır ben biletimi soru yanıtlayarak almadım, soru yanıtlamak için takip etmeye başladığım Efes'in Twitter 'daki 200. takipçisi olduğum için aldım:) Kapının 18.30'da açıldığı etkinlikte saat 21.00'a kadar konserin başlamasını beklemek cidden sıkıcıydı ki adı Efes Blues Festivali olan etkinlikte 50cc'lik biranın 7TL olması cidden sinir bozucuydu... Öte yandan konser başlayana kadar misafirleri oyalacak birşey de yoktu. Zaman geldi ve Ray Schinnery sahnedeydi. Gitarından dökülen mavi melodiler, yorgun siyah sesiyle birleştiğinde keyfime diyecek yoktu doğrusu. Ray Schinnery, müziği bir kenara seyirciyle kur...

Cem Adrian - Nereye Gidiyorsun?

O çok uzaktaki evimin mutfağında döne döne dans ediyordum. Gündüzdü, geceydi... yine şaraptı ve biz yine güzeldik.. Güzel şarkılarla inletirdik duvarları, Cem Adrian çalardı geceler boyu. Müzik listesinin olmazsa olmazı: "Nereye gidiyorsun" Biz uzakta olanlar olarak, terkedilen bizmişiz ve genç omuzlarımıza yıllar binmiş gibi içlenirdik. Öyle coşkulu, öyle melankolik... Önce kadehler elde, sonra şişeler ağzımızda, son yudummuşcasına bir damla bile kaybetmemeye dikkat ederek özlemin, acının, açlığın, uzak aşkın ve aşksız şehvetin dansını ederdik... Şu sözlerle: Çocuk... Sil yüzünden tüm yalanlarını bu şehrin. Topla kalbini cadde cadde, sokak sokak... Kazı ayak izlerini birer birer gri kaldırımlarından... Bakma yüzlerine hiç... Görme onları... Çocuk bu kez ağlama... Bu kez git. Gölgeni, ismini sil yavaş yavaş... Giderken bu kentten tükür yüzüne yalnızlığının... Kalbini, kendini sök yavaş yavaş... Giderken bu kentten sakın ağlama sus... Unut! Ne yaptı sana! Unut! Ne söyledi! Unu...

Elif Çağlar ve Curly Trio

Resim
Dün İstanbul'a gelen iki müzisyen arkadaşımı, Elif Çağlar ve Curly Trio'nun Nardis Jazz performansına götürdüm. Evet, Elif Çağlar'ı daha önce şans eseri bir şarkı söylerken dinlemiş ve bilenlerden de çok başarılı olduğunu duymuştum fakat dün akşam benim tek kelimeyle devrim gecesiydi. Bossa Nova bir şarkıyla başlayan Curly Trio performansı Kerem Türkaydın'ın gitar ve Kağan Yıldız'ın baskın kontrbass sololarıyla keyfimize keyif kattı. Performansın ilk yarısını asma kattaki masamızda dinledik. Ara sırasında tuttuğumuz nefesleri koyverip içkilerimizden birer yudum içebildik ancak. Elif Çağlar'ın doğaçlamaları, sesinin belki de sadece yarısından azını kullanarak söylediği şarkılar içimize işlemişti... Performansın ikinci bölümünde onun çekimine dayanamayıp garsona baskı yaparak sahne önündeki küçük masaya yerleştik. İkinci ya da üçüncü parçaydı sanırım, Elif Çağlar sesini açtı ve o küçük masadaki üç kişinin gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. Performans sonunda ar...

Beni uçurumun kenarında yakalayan adam: Nietchzsche

Resim
(Bir Liseli Kurtarma Hikayesi) Lise ikiye kadar dünyada yalnız olduğumu düşünüyordum. Yani öyle “kimse beni anlamıyor” romantizmi değil; baya baya, “kimse düşünmüyor” tespitiyle tripliyim. O zamana kadarki okuma yolculuğum Gülten Dayıoğlu, Kemalettin Tuğcu, İpek Ongun üçgeninde dönüp duruyordu. Çocuk klasiklerini pek sevmezdim, neden bilmem. Sonra J.K. Rowling geldi, iyi ki geldi. Ama büyücüler dünyası fantastik bir kaçıştı sonuçta. Gerçek dünyayla uzlaşamıyordum. Babamdan yadigar Yaşar Kemal, Tolstoy, Dostoyevski gibi ağır toplara gereğinden erkenden bulaştım. Kullandıkları dünya, benimkine fazla benziyordu. Madem zaten içindeyim, niye tekrar okuyayım? Hayır yani Çukurova’nın güneşi televizyondan gazeteden sızıp beni de yakıyor zaten, tekrar sayfa sayfa çekmeye gerek yoktu. Annemden Duygu Asena – Kadının Adı Yok , Ahmet Altan – Aldatmak … İçimde uçtan uca gidiyorum, bir yanda işin magazini. Bir yanda “eşsiz” düşüncelerimi sakınma çabası… İlkokul-ortaokul arası yaşam, ölüm, A...

Bir Jonathan Değil ama İstanbullu bir Martıyım

Resim
Bak ben varım orda. Onlarca, yüzlercesinin arasında. Kanat çırpıyorum kendi semalarımda, öylesine dingin ama heyecanlı. Evimde olmanın verdiği huzur hiç birşeye değişilmiyormuş. Başkasının göğünde kanadım yorulurmuş. Hep şikayet ettiğimiz uzak yüzler yine uzak ama bizim yüzlerimizmiş ya, varsın uzak olsunmuş. Sonra, nerede olduğumun -farkında-lığının heyecanı üzerimdeki. Bu toprak, bu güneş, bu deniz, bu hava... Başkaymış İstanbul'un bahar havası. Hani içine çekersin, küçücük kalbinden yüzlerce kelebek havalanır ya; sevda kokar, dostluk kokar buram buram... Her gün ilk kez görüyormuşcasına, hergün yeni bir şehre merhaba dercesine çırpıyorum kanatlarımı bu şehirde. Her gün yeni birşey öğrenip, hiç bilmediğim bir şehir efsanesine kulak kabartabiliyorum. Hiç olmazsa kendi efsanemi yaratıyorum: İlham Perisi denen şey zaten İstanbul'muş. Bak ben varım orda. Onlarca, yüzlercesinin arasında. Kanat çırpıyorum kendi semalarımda, öylesine dingin ama heyecanlı. Kadıköy'den havalandım ...