Çarşamba, Kasım 25

Festival festival üstüne, müzik benim üstüme

Çağ Erçağ'ın bu kadar yakışıklı olduğuna şaştım kaldım. Duruşu, bakışı, viyolonselden akkıttığı notalara kattığı karizması... eridim resmen televizyonun karşısında.

Neyse asıl konum 10. Antalya Piyano Festivali:Küçücük bir kız Mendelssohn'un keman konçertosunu çalıyor... Parça üzerine bir kaç beden büyük gelse de belli ki gelecek vaadediyor genç hanım. Küçücük parmakları kemanının üzerinde koşarken öyle heyecanlı ki! Antalya Piyano Festivali'nin asıl genç yıldızları piyanistlerden oluşsa da bu genç hanım fazlaca dikkatimi çekti doğrusu.
Festival'in genç piyanistleri ise: Dymitry Mayboroda, Iraz Yıldız, Salihcan Gevrek ve Cem Oslu. Ben festivali yerinde takip edemediğim için sadece Iraz Yıldız'ın küçük bir performansını televizyondan izleme şansı buldum, adını şu an hatırlamadığım bir Türk parçası çaldı. İnanılmaz keyifliydi.

Konseri gidip izleyemediğim için detaylı bilgi paylaşamayacağım:( ancak sağdan soldan duyduğum, televizyondan izlediğim ve okuduğum kadarıyla önemli ve ilginç bilgileri özeleyeyim:
- Festivalin sanat yönetmenliğini Fazıl Say üstlemiş.
- Festivalin açılış konseri olan "Fazıl Say ve Arkadaşları" etkinliği, konser boyunca iki kere
düzenlenmiş ve farklı yaş ve alanlardan bir çok ünlü ismi buluşturmuş.
- Fazıl Say'ın ünlü eserlerinden "Harem'de 1001 Gece"nin ilk solisti olan ünlü keman Patricia Kopaçinskaya bu konsere ailesiyle birlikte çıkmış.
- Festivalin orkestralı tek konseri "Bethoween Gecesi".
Piyanistler Gülsin Onay ve Muhiddin Dürrüoğlu Beethoven'in 4 ve 5 numaralı piyano konçertolarını seslendirirken eşlikte Antalya Devlet Opera ve Balesi Orkestrası ve orkestra yönetiminde ise Devlet Opera ve Balesi genel müdürü ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Genel Sanat Yönetmeni Prof. Rengim Gökmen ve Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası daimi şefi ve Devlet Sanatçısı Prof. Gürer Aykal varmış. (woouuww! söylerken yoruldum..)
- Festivalin en ilginç konserlerinden biri "4 piyano 1 şef" performansı olarak seçilmiş. Piyanolarda: Rus piyanist Alexander Gindin, Paris’te yaşayan Yunanlı piyanist Janis Vakarelis, David Lively ve Kıbrıs asıllı Fransız piyanist Cyprien Katsaris çalacaklar. Şef ise Artem Markin'miş. Piyanolar sahneye yelpaze şeklinde dizilmiş.
- Festivalin kapanışını İspanyol sanatçı Miriam Mendez, Mozart ruhu ile Endülüs kültürünün sentezlenmesinden oluşturduğu (söyleyenlerin yalancısıyım, dinlemedim) "Mozart Sueño Flamenco" başlıklı projesiyle yapmış.
- Aziza Mustafa Zadeh, yine herkesi büyülemiş.
- Moskova Virtüözleri Oda Orkestrası, bu sene 5li yaylılar olarak festivale katılmış. Grubun sanat yönetmeni olan Vladimir Spivakov da performansa kemanıyla katılmış.
- Festivalin en oynak gecesi ise keman ve çimbalom çalan, Doğu Avrupa halk ve çigan müzikleri icralaryla tanınan Kopaçinskaya çiftinin çaldığı çigan müzikleri, Macar besteci Belá Bartók’un Romen Dansları ve çigan temalı ve yerel müziklerle örülü konçerto uyarlamalarından oluşan performansınınmış.

Daha bir çok ayrıntı ve hoşluk vardır tabi de deneyimlemediğim için bilemiyorum .. Festivali seneye yerinde görmek dilekleriyle yazıyı sonlandırıyorum.

Ha fotoğraflara bakarken aklıma geldi, bir de ney çalan bir hanım vardı, ilk kadın neyzenmiş. Çok keyifliydi bir kadından ney dinlemek. (Adını bulunca yazacağım)

Cuma, Kasım 6

İstanbul'da Efes Blues Rüzgarı

Gittik, bol bol dans edip güzel müzik dinledik. Hemen önümüzde dans eden oldukça yaşlı beyfendinin eşsiz figürleriyle coştuk da coştuk...

Festival ay sonundaydı ve malum ekonomik olarak ayın ortasında kriz yaşayan biri olarak katılamayacağım için üzülüyordum. Neyseki friendfeed'de Efes Pilsen'in çeşitli sorular sorarak bilenlere davetiye dağıttını gördüm. Hayır ben biletimi soru yanıtlayarak almadım, soru yanıtlamak için takip etmeye başladığım Efes'in Twitter'daki 200. takipçisi olduğum için aldım:)

Kapının 18.30'da açıldığı etkinlikte saat 21.00'a kadar konserin başlamasını beklemek cidden sıkıcıydı ki adı Efes Blues Festivali olan etkinlikte 50cc'lik biranın 7TL olması cidden sinir bozucuydu... Öte yandan konser başlayana kadar misafirleri oyalacak birşey de yoktu.

Zaman geldi ve Ray Schinnery sahnedeydi. Gitarından dökülen mavi melodiler, yorgun siyah sesiyle birleştiğinde keyfime diyecek yoktu doğrusu. Ray Schinnery, müziği bir kenara seyirciyle kurduğu sağlam iletişimiyle de görülmeye değerdi. Sahnedeki yalnız siyah adam sahneyi doldurdu ve dinleyenleri kendine bir kere daha hayran bıraktı. En azından ben onunla müziğe doydum ve konserin geri kalanda onunla olduğu kadar keyif almadım.

Ara olduğunda Murat'la bira şişesi maskotlu adam aramaya çıktık. Ben bileti aldıktan sonra Efes'in sosyal iletişimini yapana seni de görelim gibi birşey demiştim de o da bira şişeli maskot olacağız bulursunuz bizi dedi. Meğer beni yiyormuş, ortada gezinen bira şişelerinden eser yoktu. Ha bir de en güzel blues'umla elimde bira koşacağım dedim, söz verdim ve tuttum da ama kimse oralı olamadı:) Oysa benden başka koşan da yoktu. Ha ama diğer taraftan diğer festival misafirlerinden şahane figürler öğrendim, en kısa zamanda sergilemek istiyorum.

Sahne önüne geri döndüğümüzde Terry Evans çoktan yerini almış, ilk parçasını çalmaya başlamıştı bile. Yanındaki gitaristin adını bir türlü öğrenemedim ama beni benden aldı gerçekten çok iyiydi. Terry Evans performansında cidden kulak kesildiğim yerler onun solo attığı dakikalardı.

Yanımdaki bir grup çılgınlar gibi gitaristin adını haykırdılar ama anlamayadım bir türlü. Fazla coşkululardı bölmemek için soramadım da.

Terry Evans neşesiyle içimizi ısıtıp, müziğiyle coşturup eğlendirdi. Sahne sırası Shemekia Copeland'a geldiğinde cidden yorulmuştum. Onun şahane sesine rağmen bitse de gitsek diye düşünmekten kendimi alamadım, bu yüzden yaşadığım vicdan azabı da cabası:)

Shemekia Copeland performansının en çok akılda kalan kısmı babannesiydi sanırım. En azından benim için. Sık sık babannesinden bahsedip, ne kadar iyi ve nasıl Türk dostu bir kadın olduğunu anlattı. Ha bir de sürekli Türklerin harika insanlar olduğunu söyleyip duruyordu. Biri gözünü mü korkutmuş kızcağızın nedir, anlamadım. Çok iyi bir sesi ve iyi bir sahne performansı vardı. Terry Evans gibi onun da gitaristi şahaneydi. Sanırım İspanyol'du adam. Sahnede Shemekia'yla şakalaşmaları sevimliydi.

Ha nerdeyse dans eden yaşlı beyefendiden bahsetmeyi unutuyordum. Performansın başında hemen önümüzde oturmuş normal normal müzik dinliyordu. Terry Evans'ın sahneye çıkmasıyla birlikte kendini ortalığa attı ve inanılmaz figürlerle dans etmeye başladı. Bir ara onu seyretmekten sahneye bakamadım. Eline geçirdiği genç kızların ayaklarını yerden kesiyordu. Hatta iki tane gencecik kız yetişemediler hızına. Dedim herkesi cebinden çıkaracak enerjiye sahip:) Şöyle ki;













Sonuç olarak, eğlenceli bir festival geçirik. Okumaya üşenenler için şöyle özetleyeyim:
- Ray Schinnery müziğe doyurdu
- Terry Evans dans ettirdi
- Schemekia Copeland güzel sesiyle kulaklarımıza bayram ettirdi.
- Biralar pahalıydı
- Yağmur yağıyordu
- Bira şişesi adamlar yoktu
Teşekkürler Efes:) Nice 20. senelere..

Fotoğraflar Murat Küçükosman'dan. Devamı
Efes Blues Festival