Pazartesi, Mayıs 18


Bak ben varım orda. Onlarca, yüzlercesinin arasında. Kanat çırpıyorum kendi semalarımda, öylesine dingin ama heyecanlı.

Evimde olmanın verdiği huzur hiç birşeye değişilmiyormuş. Başkasının göğünde kanadım yorulurmuş. Hep şikayet ettiğimiz uzak yüzler yine uzak ama bizim yüzlerimizmiş ya, varsın uzak olsunmuş.

Sonra, nerede olduğumun -farkında-lığının heyecanı üzerimdeki. Bu toprak, bu güneş, bu deniz, bu hava... Başkaymış İstanbul'un bahar havası. Hani içine çekersin, küçücük kalbinden yüzlerce kelebek havalanır ya; sevda kokar, dostluk kokar buram buram...

Her gün ilk kez görüyormuşcasına, hergün yeni bir şehre merhaba dercesine çırpıyorum kanatlarımı bu şehirde. Her gün yeni birşey öğrenip, hiç bilmediğim bir şehir efsanesine kulak kabartabiliyorum. Hiç olmazsa kendi efsanemi yaratıyorum: İlham Perisi denen şey zaten İstanbul'muş. Bak ben varım orda. Onlarca, yüzlercesinin arasında. Kanat çırpıyorum kendi semalarımda, öylesine dingin ama heyecanlı.

Kadıköy'den havalandım bugün, takıldım bir vapurun yan tarafına, yolcuların üzerinde gözlerim. Ta içime işlemiş bu yüzler bambaşka yönlere, bambaşka hayallerle bakıyorlar şimdi. Hayallerinin renkleri, içlerindeki şarkının notalarıyla dans ederken, sabah soğuğu yemiş yüzlerindeki sıcacık çizgiler daha bir belirginleşiyor sanki. Öyle şanslıyım ki, eşlik ettiğim bu yolcuların içindeki şarkı bitmemiş, kulağıma gelen melodiler içimi ısıtıyor, kanatlarıma enerji akıtıyor, vapurla yarışırcasına kanat çırpıyorum yolcuları gözden kaçırmamaya dikkat ederek.

Her biri birbirinden farklı ama aynı vapurda, aynı limana doğru gidiyorlar.
Ve seviyorlar; kendilerini, diğer insanları, beni, rüzgarımı, İstanbul'u, Barış Manço'yu, bu vapuru, ekmek arası beyaz peynir ve tatlı kolayı(Volkan!), bitmeyen şarkıları, uzun sohbetleri, rakı kokusuna karışan akşam yemeklerini, kulağı dolduran o şarkının dirilttiği ruhu, gökyüzüne bakmayı, sevilmeyi, evet demeyi, güzel olan herşeyi..

Ve biliyorlar; yarin güzel gözlerinde kaybolmayı, bir iki kırık şarkı mırıldanmayı, kazanmayı, kaybetmeyi, fark denen şeyin koca bir yalan olduğunu, ev denenin dört duvar arası olmadığını, sır saklamayı, sevmeyi, eğlenmeyi, bazen dansın kaçınılmaz ve gerekli bir şey olduğunu, hayır demeyi ve bilmediğim ama onlardan öğreneceğim bir çok şeyi.

Ve ben; hepsiyle gurur duyuyorum, tüm sevdikleri, bildikleri şeyler için. Kendimle gurur duyuyorum, böyle yolculara eşlik ettiğim için.

Ve onlar; bu vapurda, dün, bugün, yarın... unutmadan; özlemek, aşk gibi, onu düşününce nefesinin kesilmesi demekmiş...

Özlenen şahane dostlara sevgilerle...